Friday, July 19, 2024

Allah’ın Varlığı Nasıl Temellendirilir?

 Allah’ın varlığı nasıl temellendirilir?

 

                Yüzyıllardır süregelen kadim bir arayıştır Allah’ın varlığının tartışılmasının konusu. Bu problematik hakkında nice insanlar fikir beyan etmişler, nice fikir insanları;hayatlarını, ömürlerini, yaşantılarını bu uğurda harcamışlardır. Sayısız fikir insanı, sayısız fikir çıkmıştır. Ancak bunların hangisi veya hangileri kayda değer bir nitelik taşır? İşte bu yazıda sizlere yol haritası çizmek ve bir rehberlik yapma arzusunu taşımaktayım. 

 

                Öncelikle, her ilimde olduğu gibi bu ilimde de teolojinin (ilahiyatın) bir metodu olması bir yöntem belirlenmesi gerekmektedir. Ne yazık ki günümüz şartlarında yanlış bilgiye ulaşmak, bilgiyi yanlış öğrenmek ve özümsemek çok kolay. Birçok Youtuber, birçok yayıncı bunu oldukça amatörce yapmakta daha ileriki kısımlarda bu isimlerden ve içeriklerinden bahsedeceğim. Bu disiplinin sistemli ve belli bir metot dahilinde çalışmasını önereceğim. Eğer kadim bir insanlık arayışından bahsediyorsak bunun sistemsiz ve metotsuz yapılması mümkün müdürİnsanlık var olduğu andan itibaren kademe kademe ilerleyen ilimler; matematik, sosyal bilimler, mantık ve felsefenin nasıl bir sistemi bir işleyişi var ise Tanrıbilim(ilahiyat) için de aynı mefhum söz konusudur. Bu yüzden günümüz modern bilimiyle ilişkili ayrıca mantık kullanabilen *mantık derken kastım akıl yürütme denilen eylemdir* bir disiplin dahilinde ‘tanrıbilim’ dediğimiz mefhum incelenmelidir, burada buna da en uygun disiplin “felsefe” olmak durumundadır. Yani temel hatlarıyla akıl yürütmek. Aslında bu mefhum, metafizik kavramıyla ilişkilendirilir. Metafizik, tanımı gereği varlığı var olma bakımından inceleyen bir disiplin olduğu için Tanrıbilim, ilahiyat veya din felsefesi benzer bir terminoloji kullanıp söyledikleri birçok konumda ortaktır.

 

          Bu arada yeri gelmişken söz konusu metafizikdediğimiz mefhum, ilk aklımıza gelen anlamda bir mana taşımamaktadır. Yani metafizik kelimesi meta (öte) kelimesinden hareketle sadece göz ile görülmeyen, beş duyu organıyla algılanamayan varlık bakımından şeyler manasına gelmemektedir, bir yönüyle alakalı olsa dahi tamamıyla salt o alandan bahsetmez.

Ünlü Alman filozof Fichte’ye göre metafiziğin tanımı, tıpkı kadim dünyada olduğu gibi “İlk Neden” öğretisi üzerinden gerçekleşir. Her şeyin temel bir dayanağı olması gerektiğini düşünen Fichte, bilimleri bilim yapan şeyin ne olduğu üzerine bir sorgulamaya girişir. Hiç şüphesiz yapılan bu sorgulama, bir felsefi perspektif olarak metafiziğin konusudur. Aslında bakılırsa metafizik neredeyse tüm bilimlerin atasıdır denebilir. Bu faslı kapatmadan önce iki farklı örnek metafizik soru yazmak istiyorum.

 

-Neden hiçbir şey yerine bir şeyler var?

-Var olmak ne demektir? Bir şeyin varlığını kabul etmek ne anlama gelir?

 

Görüldüğü üzere temel metafizik sorular, bir mefhumun ne’liği üzerine sorular sormakta. Nasıl, veya ‘nasıl işliyor’ sorusunu ise bizlere pozitif bilim aktarmaktadır. Eğer metafizik hakkında daha detaylı bilgi edinmek istiyorsanız bloğumdaki temel hatlarıyla metafizik isimli yazı dizisine göz atmanızı öneririm.

 

Peki empirik (deneysel) olmayan ve mahiyeti duyu verilerimize dayanmayan sadece aklın sorduğu Tanrı var mıdır? gibi temel sorular ile neden uğraşalım? sorusu akıllara gelecektir.

Bunun birçok nedeni olabilir. Bunun, konuyla ilgilenen kimsenin entelektüel merakından tutun da inancını temellendirme istemine kadar birçok nedeni olabilir. Bu yüzden dogmatik bir önyargı yerine entelektüel düzlemde bu problematiği incelemek gerekmektedir.

 

 

Descartes’ın ‘Cogito Ergo Sum’ kavramıyla başlamak istiyorum, bana kalırsa dünya üzerindeki en kapsamlı metafizik belit cevabı *gerçekliği apaçık olan cevap* ünlü Fransız düşünür Rene Descartes vermiştir. Ve bu soru üzerinden varlığının gerçek bir dış dünyada tezahürü olduğunu perçinlemiştir.Hal bu ya dış dünya dedik, dış dünya dediğimiz mefhum nedir? Buna ben, evren diyorum. *kurduğum kelimelerin farklı algılanmaması adına kelimeleri açıklama ihtiyacı hissediyorum* Hep şu soruyu sorarım: Düşünüyorum o halde varım ve düşünmem için vesile olan şeyler var ve bunların tümü bir evren içerisinde meydana geliyor, dolayısıyla evren de var! Soru bir sonraki aşamaya geçiyor ve haklı olarak Gotfried Leibniz’in 

problematiğine dönüşüyor: Neden hiçbir şey yerine bir şeyler var? ve bu soruyu biz hayatımız boyunca aslında çok defa soruyoruz lakin soruyu sorma biçimimiz genellikle zihin tarafından otomatik olarak kodlanıyor kafamızda yani lafız olmadan da (dille ifade etmeden) düşünebiliyoruz. 

 

Buradan çıkan metafizik akıl yürütme ile çıkan sonuç şu: 

a.) Ben düşünebildiğime göre varım. 
b.) Benim varlığıma vesile olan (aracı olan) varlık kümesi, dış dünyanın (evrenin) ta kendisidir.
c.) Dolayısıyla evren dediğimiz (fenomen) görüngü mevcuttur, dış dünyada bir gerçekliği vardır.

(Not: b öncülünden hareketle varlığı varlık yapan asli varlığın evren olduğu anlaşılmamalıdır orada aracı olanı kastediyorum varlığın asli sebebi yalnızca Allah'tır) 

Dolayısıyla önümüzde doğa isminde bir fenomen (görüngü) var. Peki ya bu doğa fenomenini açıklayan şey nedir? İşte bu soru karşısında bir takım metafizik inançlarımızı kullanırız. Din felsefesinde farklı poziyonlar vardır ve bu açıklamalar şunlardır:

 

a.) Teizm: Tanrı veya Tanrılar zümresinin veya ona benzeyen varlık kümesinin evrenin nedeni olması inancı.

 

b.) Ateizm: Tanrı veya Tanrılar zümresinin veya ona benzeyen varlık kümesinin evrenin nedeni olma-ması inancı.

 

c.) Panteizm: Tanrı veya Tanrılar zümresinin veya ona benzeyen varlık kümesinin evrenin kendisi olması evrene içkin veya evrenin kendi kendisinin nedeni olması inancı.

 

d.) Agnostisizm: Tanrı veya Tanrılar zümresinin veya ona benzeyen varlık kümesinin evrenin nedeni olup olamayacağının bilinmesinin mümkün olmadığı inancı.(Zayıf ve güçlü agnostisizme göre kanaatsizlik durumu oluşabilir.)

 

 

Kanaat taşımamız durumunda buradaki pozisyonlardan bir tanesini evren açıklamasında kullanmak durumundayız. Ancak en iyi açıklamayı hangisi yapmaktadır? Bu soru yüzyıllardır tartışılan bir sorudur.

 

 

Dış Dünyadaki Deney Ve Gözlemlerimizin Apriori (önsel) temelleri olması gerekmektedir.

 

 

Dış dünyadaki varlık kümelerinin ne olduklarını, mahiyetini, mantığını özellikle de nasıl işlediğini bizlere bilim anlatır. Bilimden kastettiğim, bizzat görüngüyle ilgilenen nazari bilimlerdir: fizik, kimya ve biyoloji vb. Bunlara pozitif bilimler de diyebiliriz. Fakat, pozitif bilimlerin de apriori (önsel) temellerinin olması gerekmektedir. Yani pozitif bilimin de sağlıklı şekilde yürütülebilmesi adına bilimin metafiziğini yapmak gerekmektedir. En basitinden bizler, dış dünyanın apriori biçimde varlığını kabul ederek bilim yapmaktayız. Yani bizler, bazı metafiziksel ön kabullerimiz ile bilim yapmaktayız. Ancak dış dünyadaki varlık kümelerinin sadece görüngüden ibaret olduğunu ve tüm gerçekliğe deney ve gözlem yoluyla ulaşılabileceğini bizlere; ne pozitif bilim ne de pozitif bilimin metafiziği söyler. Bunu sadece Viyana Felsefe Okulu Çevreleri veya Mantıkçı Pozitivistler söylemektedir.

Bu algı, çok temel bir soruyla dahi çürütülebilir: “Her şeye ulaşabilmek için pozitif bilimin metotlarını kullanabileceğimize dair pozitif bilimden çıkan *bilimsel* bir kanıtımız var mı?” Bu sorunun cevabı nettir, hayır! Her şeye bilimsel metotlar ile ulaşılabilir iddiası pozitif bilimden çıkmış bir iddia değildir ki, bu iddianın Viyana Okulu savunurlarının, metafiziği dışlama adına söyledikleri refleksif bir spekülasyon olduğu çok açıktır.

Aslında her doğru bilgiye bilimsel metotlar ile ulaşılabilir görüşünün neden hatalı bir görüş olduğunu sizlere adli tıp örneği ile göstermek isterim. 

 

Sokak ortasında, yerde yaralı halde yatan bir insan bir insan gördüğünüzü bir düşünün. 

 

Bu konuyla alakalı bir yargıya varmak istediğiniz takdirde seçenekleriniz sadece şunlar olacaktır.

 

a.) Ne olduğunu öğrenmek için bilimsel metotlar kullanmalıyım.
b.) Ne olduğunu öğrenmek için buna uygun bir yol (yöntem) kullanmalıyım.

 

 

Burada en mantıklı maddenin ‘b’ maddesi olduğu çok açıktır. Yöntem belirlemek için ise felsefe, en mantıklı aparat olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla biz, Tanrı’nın varlığını gerekçelendirmesi yaparken ‘pozitif bilimin metotlarını’ değil ‘felsefe disiplinini esas almak durumundayız.

 

Lojik (mantık) felsefenin en önemli alt dalıdır kanaatimce. Klasik mantığın en temel üç ilkesi vardır bu mantık ilkelerinden üçüncü halin olanaksızlığı  kullanarak söylemek isterim ki: ‘bir şey ya vardır ya da yoktur’ ikisinin arası bir durum söz konusu değildir. Bu prensipten hareketlebir varlık, var oluşu bakımından ya maddidir (özdeksel) ya da maddi olmayandır (tinsel). 

 

a.) Bir şey aynı anda hem maddi (özdeksel) hem de maddi olmayan (tinsel) olamaz.
b.) Olası bir Tanrı, tanımı ve ona atfedilen sıfatları gereği ve dinlerdeki anlatımlarından bağımsız şekilde  maddiolmayan bir varlıktır.
c.) Pozitif bilim yalnızca maddi ve görüngüde olanı konu edinmektedir.
d.) Dolayısıyla pozitif bilim (empirik bilimler) Tanrının varlığı ya da yokluğu konusuyla ilgilenmemektedirler.
e.) Sonuç olarak Tanrının varlığının temellendirildiği alan *bir önceki öncülden hareketle pozitif bilimler olmayıp* felsefe disiplinin konusudur.

 

 

Böylesi bir akıl yürütmede tartışma konusu edilecek, ve açıklanması gerekecek tek öncül ‘b’ öncülü olabilir. Orada, akıllara: ‘maddi bir tanrı olabilir mi?’ sorusu gelebilir. Lakin böylesi bir Tanrı algısının çok ciddi felsefi sorunları olduğu aşikardır, en genel tanımıyla Tanrı dediğimiz varlık kavramı içi boş bir varlık kümesi olmayıp, her şeyin en yücesi her şeyin yaratıcısı var edeni gibi sıfatlar taşımaktadır. Dolayısıyla bu konuyu burada çok detaylandırmak istemiyor sizleri bir yazı dizine yönlendirmek istiyorum *sorunun soruyu açmaması ve genel çerçeveden çıkmamak adına böyle bir yol tercih ettim* : Klasik ve modern mantık ilkeleri açısından Tanrıya atfedilen sıfatların tahlili

 

Bilimden Çıkan Felsefi Argümanlar Yoluyla Allah’ın Varlığının Gerekçelendirilmesi Yapılmalıdır.

 

Bizler, Tanrıyı özdeksel olandan (cisimden) soyutlasak dahi evrende olup bitenlerden hareketle evrenin ardında bir güç olmalı gibisinden bir soru aklımıza gelebilir. Böylesi bir durumda evrende olup biteni açıklayan ve anlatan bilimleri kullanacağız yani empirik*deneysel* bilimler  (pozitif bilimler) . Bu konumda karşımıza çıkar. Bilimin verilerini, Allah’ın varlığını temellendirmek adına felsefi argüman üretmek için kullanabiliriz.

Yukarıda da anlattığım gibi, bilim direkt olarak Tanrı kanıtlaması yapmasa dahi bizler bilimin bizlere sunduğu verileri Tanrı argümanlarının altyapısı için kullanabiliriz. Zira bilim şunu söylemez bizlere: DNA gerçekten muazzam bir yapı dizilimine sahip dolayısıyla Tanrı vardır gibi bir yargıya varmaz. Bilim, pozitivist metodu gereği DNA’nın güzelliğinden etkilenmez. Bilim sadece olay ve olguların işleyiş mantığını bizlere açıklar, bilim bizlere ardında bir güç olup olmadığını söylemez. Bilim tümevarım& tümdengelim metodu ile çalıştığından ötürü bizlere Tanrı’nın bilimsel kanıtını vermez. Ancak, Tanrı’nın bilimsel verilerin de ışığında Infrence to the best explanation (en iyi açıklama metodu yoluyla felsefi bir kanıt türü mümkündür. Bunu şöyle özetleyebiliriz:

 

*Yolda, yürürken  sokakta duvarda anlamlı bir cümle gördünüz*

 

Bu sözün yazılmasını irade eden akıllı bilinçli bir varlık vardır, bunun en iyi açıklaması budur. Şeklinde bir yargıya varsanız dahi, şöyle bir durum da söz konusu olabilir: Birisi, size: o duvara kimsenin cümle yazmadığını, o duvarın yukarısından aşağıya birisinin boya fırlattığını ve rastgele şekiller oluştuğunu ve bu şekillerin de o anlamlı cümleyi  meydana getirdiğini söylese sizin bu cevaba tepkiniz ne olurdu? Böylesi bir durumun, matematikte imkansız olmasa dahi yani teorikte mümkün olsa bile gerçekleşeceğine olanak verir miydiniz?

Vermezsiniz çünkü beyin imkansıza yakın olasılıkları direktmen eliyor ve günlük hayatta sürekli Infrence to the best explanation  en iyi açıklama metodunu kullanıyor.

Bu söz konusu en iyi açıklama metodu felsefi bir problematiği çözme konumunda en etkili gerekçeli kanıt metodudur.

Hz.Muhammed (s.a.v) ile Hz. Zeynep Validemizin Evliliğinin Tahlili Ve Eleştirilerine Cevaplar.

  Hz.Muhammed  ( s.a.v ) ile  Hz. Zeynep  Validemizin Evliliğinin Tahlili     Rasul -i Ekrem  Aleyhisselatu   Vesselam’ın   Hz.Zeyneb  ile e...